Saturday 15 August 2009

Ekonomist Yazim -- 16 Agustos 2009

Büyük Buhran II

“Görünüşe göre ikinci bir Büyük Buhran yaşamayacağız... Ama şunu da gözden kaçırmamak lazım; ekonomik durum hala berbat, yakın geçmişte bir çok kişinin olabileceğini düşündüğünden çok daha kötü...” diyen Paul Krugman, en kötü ekonomik durumun geride kaldığını vurguluyor 9 Ağustos’daki New York Times makalesinde.

Aslında Krugman’dan böyle bir açıklama gelmesi gerçekten önemli, çünkü kendisi en olumsuz ekonomistlerden birisiydi (Nouriel Roubini ayrı bir kategoride, onu saymıyorum). Her ne kadar “köşeyi döndük” demese de piyasalar için önemli bir gösterge. Son haftalarda yatırımcılar, olumlu görüşlerini teyid eden her türlü veri ve haberi hemen fiyatlara yansıtıyor. Fiyatlar çıktıkça da arada anlamlı-anlamsız endişeler beliriyor.

Örneğin geçen hafta FED toplantısı öncesinde “ya ABD’de faiz artırılırsa” paniği yaşandı. Bu anlamsız bir endişeydi. Çok değil, bundan birkaç hafta önce Bernanke faizlerin uzun bir süre daha düşük kalacağını söyledi. Son birkaç haftada çıkan verilerin FED’in fikrini değiştirmiş olma ihtimali çok düşüktü. Nitekim böyle bir sonuç çıkmadığı gibi quantitative easing (nitelikli gevşetme) biraz uzatıldı.

Sweet spot

Tenis raketinde tatlı nokta (sweet spot), hem hız hem de kontrol demektir. Mart ayında rallinin neden başladığı konusunda birçok faktörden bahsetmiştik: O günlerdeki aşırı kötümserlik; G-20 zirvesinden global ekonomiye ve IMF’ye tam destek; IMF’nin Doğu Avrupa programları ve bunun sonucunda gelişen ülkelerde ve Avrupa bankalarında düşen risk primi; ucuz değerlemeler... Ama finansal varlıkları topyekün destekleyen en büyük faktör, tartışmasız merkez bankalarının yarattığı benzeri görülmemiş likidite. Diğer taraftan ekonomik dirilme beklentileri. Beklentisi var, kendisi yok büyümenin. Bu şekilde yaratılan likidite reel ekonomiye gitmiyor, tamamen piyasalara akıyor... Sweet spot!

Sonbaharda yaprak dökümü

Ancak işte burada bir ikilem doğuyor. Eğer ABD’de çıkan son istihdam ve ISM rakamlarını olduğu gibi kabul eder ve bunları bir trendin başlangıcı olarak görürsek o zaman para politikalarının yakında sıkılaşacağı sonucu, anlamsız bir endişe olmaktan çıkar. Bu sıkılaşma da merkez bankalarının bilanço küçültmesinden (faiz artırmadan önce) başlar. Sonuçta finansal varlık fiyatlarını bu seviyelerde destekleyen likidite yavaş yavaş ortadan kalkar.

Başka bir ayrışma (De-coupling)

Neticede yatırımcılar çok olumlu olur ve veriler de bunu desteklerse, piyasa bir bakıma kendi kuyusunu kazmış olacak. Kriz piyasaları dondurduğu için piyasaların ruh hali ve performansı da merkez bankaları için önemli bir sinyal. Bazı ülkelerde ekonomik büyüme rakamlarının arka arkaya yukarı revize edildiğini görüyoruz. Gelecek yıl ki tahmin edilen nominal büyüme rakamlarıyla faiz oranlarını karşılaştırdığımızda para politikalarının çok gevşek kalmış olduğu izlenimi doğuyor. Her ülkede aynı anda olmasa da likidite azaltımı ve birkaç faiz artırımı piyasaları rahatsız eder diye düşünüyorum. Bu da yaşadığımız rallinin, eylül ayında tekrar gözden geçirilmesini zorunlu kılacak.

Kriz başladığından beri stratejist olarak işimiz toplu halde iniş-çıkışları tahmin etmekti. Şimdi ise ekonomik politika ayrışmalarını ve bunların farklı piyasalar üzerindeki etkilerini belirlememiz gerekecek. İşler zorlaşıyor!

Yine dolar

Geçen hafta başında TV’de canlı yayında doların neden güçleneceğini düşündüğümü tekrar anlattım. Ardından piyasalardaki kısa süreli düzeltmeyle beraber dolar hızla değer kazandı. “Erda Bey, söyledikleriniz doğru çıktı” diyenler oldu. Ben çok kısa vadeli strateji yapmadığım için bu tür dalgalanmalara pek aldırış etmiyorum.

Hep yazdığım ve söylediğim güçlü hisseler eşittir zayıf dolar denkleminden dolayı bence doların kuvvetlenmesi için biraz daha zaman var. Bu yüzden direkt “al” demiyor, “düştükçe toplayın” diyordum ve hala diyorum. Genelde böyle derken de TL’ye karşı kastetmiyorum. Ben dolar endeksini (DXY) takip ediyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi bütün piyasalar hep beraber inip çıktıklarından şu ana kadar dolar dünyaya karşı resmi çıkmıştı ortaya. Bu resim ayrışmayla beraber değişecek. Yani ikili paritelerde daha fazla hareketlere tanık olacağız. Örneğin İngiltere Merkez Bankası’nın nitelikli gevşetmeyi artırmasıyla birlikte dolara karşı 1.70’lere tırmanan sterlin, bir anda 1.64’e kadar geriledi. İleride sadece para politikaları değil ekonomik büyüme farklılıkları, cari işlemler hareketleri, kapitale olan getiri ve döviz değerlemeleri de büyük rol oynayacak ikili paritelerde. Her ne kadar bunların tek tek döviz hareketlerini açıklamadığını düşünsem de birlikte etkili oldukları kanaatindeyim ve bu yüzden düştükçe dolar alın diyorum.

2 comments:

ne görüyorsun..? said...

merhaba erda bey.. blog sayfanızdan mümkün oldukça istifade etmeye çalışıyorum..güzel ve tutarlı yorumlarınız var bunlar için öncelikle tebrik etmek isterim...bu son yazınızdan da anladığım kadarıyla doların orta vadede tekrar değerleneceğinin üzerinde oldukça duruyosunuz..benim sorum şu olacak..takip ettiğim kadarıyla bu kriz döneminde dünyada 2 para birimi diğerlerine göre değerlendi..birisi japon yeni, diğeri usd doları...aceba doların tekrar değerleneceği dönemde japon yeni de değerlenir mi? YENi de düştükçe toplayalım mı ne dersiniz? şimdiden teşekkür ediyorum..... saygılar

Unknown said...

Ben Yen'in deger kazanmasinin Japon ekonomisi icin son derece sakincali oldugunu dusunuyorum. Dusunulenin aksine Japon tasarruflari hizla dusmekte. Bunu cari islemler fazlasinin tamamen ortadan kalkmasindan da gozliyebiliriz. Bu yuzden ben Yen konusunda olumsuzdum ama dogru cikmadi. Ancak bu gorusumu hala koruyorum. Yen degerli devam ettigi surece Japon ekonomisinin durumu kaygi verici kalacak diye dusunyorum.