Saturday 17 September 2011

Acaba soruma istinaden II: I know what you did last summer.


Acaba sorusunun bir bacağı da ECB’nin üstüne düşeni yapması. Üstüne düşenin ne olduğunu daha önce “ECB is the new Fed” diye dile getirmiştim. Geçen hafta yapılan ECB önderliğinde Avrupa bankalarına koordine dolar likidite verilmesi güzel bir örnek oldu.

Tabi bazı detaylara göz yummamız gerekiyor. Manşet olarak çıkan ve piyasaları heyecanlandıran haberin içeriği pek de o kadar etkileyici değil. Birincisi ECB ile Fed arasında zaten swap line’ları açıktı. Bir de öteki merkez bankalarını katmanın ne alemi vardı anlamadım. Dolar yaratamayan merkez bankalarıyla dolar swap antlaşmasından likidite beklemek Ömer Aşık’ın serbest atışlarıyla mac kazanmaya benzer. Açıklama en azından istenilen etkiyi yarattı... Şimdilik.

Ancak ECB’nin geçen yaz aylarındaki maceraları çok olumlu değil. Yunanistan’ın ikinci kurtarma operasyonun ardından aşırı güvenden mi desem yoksa ECB içindeki şahinlerin baskılarından mı bilinmez merkez bankası bilançosundaki bonoların bir kısmını piyasaya sattı. Bu da Ağustos ayında piyasalardaki düşüşün başlangıcı oldu. Bu hata bankaya çok da pahalıya patladı. ECB sattığı miktarın kat kat üstünde bono satın almak zorunda kaldı o günden bugüne… Umarız bu filmin ikincisi ‘’ECB Strikes Back’’pek yakında sinemalarımızda olmaz.

Wednesday 14 September 2011

Acaba sorusuna istinaden I: Renk katmak


Şenol Güneş dün akşamki karşılaşma öncesi yaptığı basın toplantısında şampiyonlar ligine renk katmak istediklerini dile getirdi. Şimdilik bunu başarmış gibi görünüyor. Gurur duyduk. Tahminim Yunan yetkilileri de EuroSon’a girerken gruba renk katmak istediklerini söylemeseler bile eminim düşünmüşlerdir. Onlara da aferin. Yunanistan da bunu başardı.

Bundan sonra topluluğa gerçekten renk katacak olan Almanya ve Almanlar. Artık Almanların düşledikleri EuroSonu elde edemeyeceklerini anlamış olmaları lazım. Bunun olmayışının acısını çıkartmak gibi Calvinist bir yaklaşım anlaşılır ama artık biraz durum kendi ayağından vurma durumuna geldi. Önlerin de iki seçenek var. Birinci seçenek: Böyle olacaksa olmaz olsun diyerek Avusturya, Hollanda ve Finlandiya’yı alıp yeni bir grup oluşturmak. İkinci seçenek mali anlamda sonuna kadar destek verip ileriki aşamalarda Martin Wolf’un dünkü yazısında belirttiği gibi EuroSon’un küçük, açık bir ekonomi olmadığını fark ederek elinden geldiğince kendi pazarını diğer ülkelere açması. İşin bu kısmı maalesef siyah ve beyaz. Bu akşamki renklerimiz de…

Tuesday 13 September 2011

Sold in May and went away… Coming back after St Leger’s day


Mayıs’ta sattık, tatile çıktık. St Leger’s day geçen Cumartesi’ydi. Geri geldik. Acaba bu eski piyasa deyimi yerini bulacak mı? Geçen hafta olanlar bu konuda pek bir ümit ışığı vermese de ben bu süreçte kendime uzun bir aradan sonra “Acaba?” sorusunu sormaya başladım. Şubat ayında risk-getiri dengesinin artık olumlu olmadığını yazmıştım. O zamandan beri de pozisyon taşıma konusunda pek hevesli değildim. Ancak şimdi risk-getiri dengesi olumluya dönüyor mu?

Bu satırları okur okumaz aklınızdan neler geçtiğini tahmin edebiliyorum. Ancak bir düşünün. Ben Mayıs 2010’dan beri Yunanistan iflas, Euro tehlikede diye yazıyorum. Gelinen nokta sürpriz değil. O yüzden adını EuroSon koydum.  Ancak sanki artık bütün olumsuzlukları biliyoruz gibi. Bakın fiyatladık demiyorum. Onu bilmek çok zor.  Tabi ki her an başka bir “olay riski” ile karşılaşabiliriz. Zaten öyle olmasa teknik analizci arkadaşların bana hatırlattığı gibi ABD hariç birçok endeks 2009’dan beri yaptığı getirinin üçte ikisini geri vermezdi kısa bir sürede.  

Avrupa’da artık tabular yıkılıyor, net bir şekilde Yunanistan’ın ne şekilde default ettirileceği ve olası bir salgının nasıl önleneceği konuşuluyor. Politikacıların ‘’Euro her şeyin üstünde’’ söylemeleri gerçeği yansıtıyorsa herkes elinden geleni yapacak gibi görünüyor. Tabi sonuçta burası Avrupa. 2 hafta önce bile komisyon üyeleri durumun piyasaların yarattığı bir kriz olduğunu söylüyorlardı. Hızlı hareket etmeme, edememe riski yüksek yine de…    

Açıkçası Obama’nin açıkladığı pakete gelen olumsuz tepkiyi de anlamıyorum. Bence doğru yönde atılmış adımlar. Belki benim Başkandan beklentilerim o kadar düşük ki bana olumlu geldi yeni önlemler. Neticede gelecek sene büyümeyi tehdit eden ve piyasayı üzen aşırı kemer sıkma biraz azaltılmış oluyor be şekilde. Kongreden geçip hemen uygulanırsa yeni paket büyümeye katkı yapacak sanki gelecek sene.  

Tam alım noktası mı bilemem. Ben teknik analizci değilim. Piyasaların en alt veya üst noktaların yakalayacağım diye bir iddiam yok. Kurt puslu havayı sever.

Monday 12 September 2011

Yunanistan, Lehman ve Süper Ligde ilk hafta


Lehman Brothers’ın çöküşü piyasalar açısından Taleb tabiriyle bir “Siyah Kuğu”, Donald Rumsfeld tabiriyle de “bilmediğimizi bildiklerimiz” kategorisine girer. Bankanın batması kurtarma operasyonu sırasında pazarlık masası etrafında oturanlar için bile sürpriz oldu. Peki, sizce Yunanistan’ın her gün biraz daha kaçınılmaz hale gelen ve hatta “olsa da kurtulsak” dedirten temerrüdü bu iki kategoriden hangisine ait? Sürpriz olacak mı? Sanki default olmaması şaşırtıcı olacak gibi. Bence ilk hafta Fatih Terim’li, yenilenmiş Cimbom’un puan alamaması bile çok daha büyük bir sürprizdi. Bu yüzden piyasalarda Lehman sonrası gibi bir etki beklemek pek doğru olmaz. Şu ana kadar kendisini bu riskden bir şekilde korumamış, sigorta satın almamış varsa zaten batmayı hak etmiştir. Bu da doğal seleksiyonun bir parçası zaten…

Erda Gerçek
Thales Eğitim ve Danışmanlık

Sunday 11 September 2011

SNB Dayağı


Bence İsviçre Merkez Bankası ders verdi herkese. İçinizde bankanın hedefi konusunda kafasında soru işareti olan var mı? Sanmıyorum. Banka açıkça İsviçre frangının seviyesini para politikasının tek hedefi yaptı. Hedef ve araçlar net. Para politikası sadece bu hedefi tutturmak için kullanılacak. Hem de ‘’sınırsız’’. Açıklamanın ardından benim hatırladığım kadarıyla ana para birimlerdeki en büyük hareketlerden birini yaşadık. Frank %8 düştü. Merkez bankalarının kredibilite kaybettiği şu ortamda aslında fena olmadı. Bayağı bir merkez bankası dayağı yiyen oldu diyebiliriz.