Friday 27 August 2010

%2’ye yarış: UST v Bunds

Acaba hangi 10 yıllık bono faizi ilk olarak %2 ipini göğüsleyecek?

Akıllı para şu an Bund üzerinde. Finish’e çok daha yakın Alman bonoları. İlginç olan Almanya’dan gelen iyi verilere rağmen bono faizleri düşüyor. Demek ki buradaki en büyük destek PIIGS’den kaçıp “kaliteye” sığınmaya çalışan sermaye.

ABD tarafında son çıkan veriler en büyük rolü oynuyor gibi görünse de bence Bernanke’nin geçenlerde açıkladığı QE 1.5 (nitelikli gevşeme) etkisi de önemli.

Aslında iki ülkenin bono fiyatlarını %2’nin altına doğru sürükleyen iki daha temel faktör var bence.

1. Global output gap. Yani büyümenin trendin altında seyretmesinden doğan üretim potansiyeli fazlası. Bu bariz bir şekilde dezenflasyonist ve hatta deflasyonist bir baskı yaratıyor. Dikkat ederseniz artik kimse enflasyondan bahsetmiyor.

2. Global tasarruf fazlası. Ben bu konuda kriz döneminden beri yazıyorum. Genel kanı küresel bir borç krizi olacağı yönündeyken tasarruf fazlarının bono faizlerini aşağıya çekeceğini söylüyordum.

Bu tasarruf fazlasının Türkiye için önemini de defalarca dile getirdim. Dün fark ettim ki bu konuda Mr Roubini ile taban tabana zıt durumdayız. Bugün gazetelerde birçok ekonomi yazarı da cari işlemler açığının Türkiye’nin yumuşak karnı olduğunu yazmış.

İki kavram karıştırılıyor diye düşünüyorum. Cari işlemler açığı arzu edilir bir durum mu? Hayır. Sürdürülebilir mi? Yukarıda yazdığım küresel tasarruf fazlalarından dolayı bu seviyelerde net bir “evet”. Yine çok üstünde durduğum bir kavram var: cari işlemler açığı varsa zaten finansmanı gerçekleşmiştir. Açık verilip ardından 'şimdi bunun finansmanı nasıl olacak' diye düşünülmez.

Uzun vade için önemli olan finansman şekli. Burada biraz rahatsızlık var. Bu yüzden ekonomik otoritelerin bu konuda hassasiyet göstermeye devam etmeleri gerekiyor fikrindeyim.

Thursday 26 August 2010

Joseph Stiglitz'den Muhteşem Bir Makale (Türkçe ve İngilizce)

"Ekonomik modellerin podyumdaki süper modellerden pek farkı yoktur. İkisinin de gerçek hayatla ilgisi azdır" diye söylerdim hep ancak Stiglitz'in ağzından buna benzer şeyler duymak daha bir güven verici. Yazının tamamı 19 Agustos'da FT'de yayınlanmıştır. Ben sadece kısa birkaç alıntı yaptım. Aşağıda ekonomik modeller için yazdığı herşey finansal modeller için de geçerlidir. Bence okurken bu da aklınızın bir kösesinde olsun.


'Bad models lead to bad policy: central banks, for instance, focused on the small economic inefficiencies arising from inflation, to the exclusion of the far, far greater inefficiencies arising from dysfunctional financial markets and asset price bubbles. After all, their models said that financial markets were always efficient. Remarkably, standard macroeconomic models did not even incorporate adequate analyses of banks. No wonder former Federal Reserve chairman Alan Greenspan, in his famous mea culpa, could express his surprise that banks did not do a better job at risk management. The real surprise was his surprise: even a cursory look at the perverse incentives confronting banks and their managers would have predicted short-sighted behaviour with excessive risk-taking.'

Bu arada maestro Greenspan de katıldığım bir toplantıda evrensel bir ekonomik model olmadığını söylemişti. “Ekonomiler büyüme, daralma ve büyümeden daralmaya geçme noktasında (inflection point) ayrı özellikler gösterirler. Böyle üç model olsa dahi hangi modelin ne zaman kullanılacağı sorusunu cevaplamak güçtür” demişti.

"Changing paradigms is not easy. Too many have invested too much in the wrong models. Like the Ptolemaic attempts to preserve earth-centric views of the universe, there will be heroic efforts to add complexities and refinements to the standard paradigm. The resulting models will be an improvement and policies based on them may do better, but they too are likely to fail. Nothing less than a paradigm shift will do."

Geçen gün Michael Taylor (Coldwater Econ) bana ABD’de banka sisteminde neden köklü değişiklikler olmadığı sorusunu yöneltti. Stiglitz’in ekonomik modeller için söyledikleri bence genel anlamda “değişime” de uygulanabilir. Yani zaman alır. Özellikle de daha ekonomilerin kırılgan olduğu bir zamanda çok radikal değişikler bence uygun değil. Politik istek ve kararlılık da yok gibi. Radikal değişiklikler öncesi birkaç önemli ismin yerinden oynaması gerebilir.

Wednesday 25 August 2010

Yapısal Sorunlar ve Dönemsel Faktörler

Ağustos başında TV’de euro’dan tekrar dolara dönülmesi gerektiğini söyledim. Şimdi bakıyorum da zamanlaması gerçekten çok iyi olmuş. Kendimi bile şaşırttım. “Euro’nun yapısal olarak zayıf kalması gerekir ancak herkes kayığın aynı yanında” söylemimden sonra euro benim tahminimden çok daha hızlı ve fazla değer kazandı. Benim hipotezim bu hızlı değer kazanmanın ardinda Avrupa bankalarinin stres test öncesi ABD’de dolar cinsinden borçlanıp euro’ya çevirmesi var. Kanıtlamak için önümüzdeki aylarda banka bilançolarini yakından incelemek gerekecek.

Sonuçta benim bu çıkışa yeter demem, artık bazı analistlerin anlamsız nedenlere bağlamasıydı bu trend karşıtı (counter trend) haraketi. Genel anlamda fiyatlar hareket edip analistler temel analizlere dayanmayan ve mantıklı olmayan kavramlarla bu durumu açıklamaya çalışıyorsa kırılma noktası yakın demektir.

Nedense herkes son haftalarda Eurozone’da bütün sorunlar çözülmüş gibi hareket ediyordu. Bir kaç olumlu veri, ki bunların olumlu olduğu da tartışılır, moralleri fazlasıyla düzeltmiş görünüyordu. Ben bir kez daha yazıyorum: Eurozone’un bu şekilde devam etmeme şansı yüksek. Pimco CEO’su Muhamed El-Erian söylediği gibi “yapısal sorunlar yapısal çözümler gerektirir”. Dönemsel faktörler ancak yara bandı olur. Er ya da geç yapısal sorunlar tekrar ortaya çıkar. Bu yapısal rahatsızlıkları bir nebze azaltacak faktörlerin başında da zayıf euro geliyor. Sorunları çözmese de en azından düzletme sürecinin biraz daha az sancılı geçmesini sağlar.

Bugünlerde ne zaman Avrupa’nın sorunlarından bahsetsem herkes ağız birliği etmiş gibi bana Almanya’dan gelen iyi ekonomik verileri gösteriyor. Çıkan rakamlar içinde benim ilgimi çeken veri son çeyrekte bir öncekine göre %2.2 büyümesinden çok (birleşmeden sonraki en iyi rakam) büyümenin biraz hızlanmasının bütçe rakamlarına etkisi. Sonuçta sıkça söylediğim gibi büyüme – yeterince olmaması -- şu anda global anlamda bir numaralı sorun. Eğer hızlı büyüyebilinse bütçe açıkları baş ağrıları olmaktan çıkacak. Bunun dışında sorunumuz Almanya'nın ne kadar büyüdüğü değil nasıl büyüdüğü. Detaylar şu an için Almanya'daki ekonomik büyümenin Eurozone için pek olumlu olmadığını işaret ediyor.

Geçen yazımda güçlü dolar ile olumlu piyasa görüşüm arasında bir çelişki olabileceğini belirtmiştim. Kriz sonrası tekrar dolar standardına donulduğu için dolar ile finansal varlıklar arasındaki bir ilişki olması gayet doğal. Ancak ara sıra gözlenen sıkı korelasyon pek doğal değil. Ayni şekilde hisse senetleriyle petrol fiyatları arasındaki korelasyonu da açıklamakta güçlük çekiyorum. Temel anlamda bunun tersi olmasını beklenir.

Bu iki durumda da bence önemli faktör global kıstas (benchmark) faizlerin aşırı düşük olması. Bu durum paranın fiyatı ile varlıklar arasındaki etkileşimi kırıp varlık değerlemelerini zorlaştırdığı için fiyatlar başka şekilde oluşuyor ve yukarıda belirttiğim ilginç korelasyonlar çıkıyor ortaya. Kısa vadede bu çeşit etkileşimler olabilir ancak ben bunların orta vadede sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum. O yüzden dolar tahminimle piyasa görüşüm arasında bir çelişki olmadığı görüşündeyim.