Monday 24 December 2012

2012’den ders: Don’t Fight The Fed… and the ECB


Bugün FT’de bir makale vardı. 2012 için en önemli olayın Grexit olduğunu yazmış Ralph Atkins. Yaklaşım doğru ama sonuç tartışılır. 
 
Aktif para yönettiğim zamanlarda ben de buna benzer geçen yıl analizleri yapar ve gelecek yıla dönük tahmin yürütmeye çalışırdım. Bunu yapmanın en iyi zamanı işlerin yavaşladığı Noel ve Yeni Yıl arasıydı. Ancak gerçekten “benim fikrim” denebilecek bir çıkarım yapabilmek için yatırım bankalarından gelen yıllık strateji raporlarından uzak durmak gerekiyordu. Onlarca piyasaya bakmama rağmen aslından bütün bir senenin tek bir karara indirgenebileceğini gördüm yıllarca. Bu bir tema, bir sektör ya da sadece bir hisse senedi bile olabilir. 

2012’ye geri dönersek ben Atkins’in yaklaşımının eksik olduğunu düşünüyorum. Uzun zamandır piyasalarda “Don’t fight the Fed” diye bilinen bir strateji vardır. Kısaca Fed’in yapmak istediğine karşı pozisyon alma, üzülürsün demek ister bu söylem. 2012’de bunu biraz daha genişletip içine ECB’yi de koyduk. Aslında 2011 sonunda LTRO ile başladı bu süreç ve 26 Temmuz konuşmasında Draghi’nin Euro’yu korumak için gerekli her şeyi yaparız sözleriyle tepe yaptı. Yoksa Grexit riski Yunanlı dostlarımızın müthiş ekonomik yönetimiyle azalmadı. Fed QEile kendi üstüne düşeni yaptı. 2011 IMF toplantılarından sonra türlü mecralarda dile getirmiştim. Benim için sürpriz olmadı. Merkez bankaları “tek delikanlı” diye. 

Türk Merkez Bankası da bunun minik bir örneği. Her ne kadar cari işlemler açığı ülkeyi ekonomik anlamda göbeğinden kredi verenlere bağlayarak ekonomik politika yapıcılarının manevra alanını daraltsa da aslında TCMB’nin neler yapmaya çalıştığını anlamak da Türkiye’de yatırım yapanlara oldukça net ipuçları verdi. Bu bağlamda sıkça dile getirilen “ekonomi bu kadar hızlı yavaşlarken nasıl oluyordu borsa rekorlara koşuyor” söyleminin de cevabı ortaya konabilir. Ekonomi yavaşlamakla kalmadı, teknik durgunluk yaşıyor. Bizde büyüme rakamları genelde geçen senin aynı dönemiyle karsılaştırılır. Bu rakamlar hızlı bir yavaşlamayı işaret ediyor. Ama bu verilerde de yerli talebin durgunlukta olduğu görülüyor. Gelişmiş ülkelerde daha çok kullanılan bir önceki çeyreğe göre mevsimsel faktörlerden arındırılmış büyüme rakamları net bir durgunluk gösteriyor. Bu durum cari işlemler açığına olumlu yansıyınca, bütçe açıklarının da çok hızlı büyümediği bir durumda özel sektör tasarruf açığı azalıyor. Bu da piyasalara olumlu şekilde yansıyor çünkü para ilk başta tahvil piyasalarına ve oradan da hisse senetlerine akıyor. 

Sonuçta merkez bankaları krizden beri ekonomiye ve piyasalara damgasını vuran önemli kurumlar. Bu durum bu şekilde uzun bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. 2013 için verilecek tek karar bu mu? Bunu da siz okurların analizlerine bırakıyor ve Hıristiyanlar dostlarımın Noel’ini kutluyorum.