Monday 10 October 2011

Milli Takım-Hiddink ve Merkel-Sarkozy


Cuma günkü Almanya maçından bu yana gazeteler “Hiddink gitsin, yerli gelsin” gibi başlıklarla dolu. Hiddink’i sevemedik çünkü biraz fazla gerçekçiydi sanki. Bizim gözümüz yükseklerde ama altını dolduracak çabamız azdır. Ama bu fazla konuşulsun sevmeyiz. Futbolumuzun marka değerini yüksek görürüz ama bir taraftan da Azerbaycan ile oynayacağımız maç öncesi stres yaparız. Haklı olarak…  Adamlar bizi kendi sahamızda yenmiş. Bu durumda marka değerimiz Azerbaycan benchmark’ının altına gelmiş diyebiliriz. Başka bir bakış açısıyla da benzer düşük bir değer çıkar ortaya: Yurt dışından getirilen “yılın transferleri” çok kısa bir sürede üstüne para verilerek geri gönderiliyorsa demek ki dönen varlıklar olan bu oyuncuları defter değerinin altında koymak gerekir bilançolara. Takım, şirket, ülke dediğin girdilerini iyi kullanıp bunlar arasında sinerji yaratarak büyür. Aksi takdirde değer yaratılamaz, marka olunamaz.

Pazar günümüzü EuroSon’un iki dev ülkesinin yöneticilerinin açıklamalarını bekleyerek geçirdik.  Bu kendi başına bir problem. Eğer koskoca EuroSon’un geleceği iki liderin bir Pazar akşamüstü söyleyeceklerine bağlandıysa gerçekten Eurozone’u yapısal olarak gözden geçirmek gerekir. Zaten problem de burada. Yapısal anlamda çözülemez bir durum var ortada. Topluluk içersinde sinerji olmamış, bütün dünyayı sürükleyen bir rüzgarmış ilk yılları başarılı gibi gösteren. Euro marka oldu ama Eurozone olamamış.

Şimdi ne istiyoruz: Mesut’lu Almanya Belçika’yı yensin, kardeş Azerbaycan bize yatsın, play-off da kolay rakip çıksın… Avrupa’nın, Avrupalıların istekleri de bu denli ilginç: Refah devleti sürsün, kalleş piyasalar bizi rahat bıraksın, Yunanistan’ı Harry Potter çözsün, İtalya artık büyüsün (Berlusconi de), borç dinamikleri düzelsin, bankalar sermaye bulsun ve kredi versin etc. 

Gelinen noktada söylenebilecek çok şey yok, çıkış yolları azaldı ama gerçekten öğüt veren bol. Geçenlerde Soros’un FT’de yayınlanan yazısı bile önerdikleri açısından akıllara durgunluk verecek nitelikteydi. Herhalde karizmasına istinaden yayınlandı. Ya da durumun ne kadar kötü olduğunu göstermek için. Buna karşılık Satyajit Das’ın aynı gazetede çıkan yazısı alternatiflerin değerlendirilmesi açısından okunmalı diye düşünüyorum.

Nasıl biz Hiddink gitsin diyorsak “öfke çağında” batıda popülist olmayan politikacıların sonu da maalesef aynı olacak. Amerikan Baharı sadece bir başlangıç.