Thursday 1 April 2010

Avrupa – Bu hikaye bitmez, daha yeni başladı

Arsenal – Barcelona maçını izliyorum. Maçın inanılmaz temposu dışında beni şaşırtan, nasıl oluyor da paraya doymuş bu kadar futbolcu bizim “Süper” ligde alışık olmadığımız kadar koşuyor. Onları teşvik (incentivise) eden ne? Başka bir konu da, bu kadar büyük isimlerin nasıl egosuz bir şekilde hep birbirlerinin yardımına koşmaları. Yok, korkmayın bu maçı bize “dünya dergisi” diye yutturulan Pazar günkü rezaletle karsılaştırmak değil amacım.

Aslında yukarıda bahsettiğim iki olguyu, yine kendi içinde saat gibi çalışan ama son zamanlarda görüldüğü gibi, dışarıyla pek uyumlu hareket edemeyen Almanya ile karsılaştırmak istiyorum.

Teşvikle başlayalım (incentive). Karmaşık olayları “oyun teorisi” ile çözmeye başladığımdan beri aslında ekonominin bir dizi tevsikten ibaret olduğunu düşünmeye başladım. Bir nevi “havuç-sopa” takası. Almanya’nın Eurzone’nun stres altındaki ülkelerini, böyle zor durumda yalnız bırakmaktaki amacını anlamış değilim. Sayın Merkel hükümetini hangi havuç teşvik ediyor ya da hangi sopa korkutuyor diye kafa yoruyordum. Bunun yerel politikanın üzerinde olduğunu anlamış olduklarını düşünüyorum. Mayis’daki secimler bahane olamaz. Aslında en büyük sopanın canım Deutche Mark’in yerine gecen Euro’nun ciddi kredibilite kaybediyor olması gerekir.

Havuç konusunda akla gelen Almanya’nın PIGS’e bir ders vererek onları uzun vadede kendine benzetmek istemesi (diğer komplo teorilerine kulak asmıyorum). Ancak bu tutum takım oyununa sığmaz. Amiyane bir tabir olacak ama “köy yanar kahpe taranır” lafı akla geliyor bu durumda.

Benim aklıma gelen en büyük sebep enflasyon. Almanya seyahatim sonrası bahsetmiştim. Şubat ayı, Yunanistan battı batacak, Almanlar hala enflasyon-fobisi içersindeydi. Son günlerde basında çıkan Alman ekonomist ve otoritelerin yazılarında satır aralarında da yine bu rahatsızlık gizliydi.

Bölge içersindeki dengesizlikler nominal kurlardaki hareketlerle çözülemediği için reel kurların enflasyonla düzeltilmesi gerekiyor. Yani PIGS, hatta FPIIGS’in (Fransa ve İtalya da dahil) rekabetçi konuma gelip diş açıklarını kapatabilmeleri için diğer Eurozone ülkelerinde bu gruptan yüksek ve kalıcı enflasyon olması gerekiyor. Sorun da burada. Diyelim ki ECB enflasyon hedefini değiştirmeyerek %2’de tutuyor. O zaman FPGIIS’de ciddi ve kalıcı bir deflasyon olacak ki düşen yerel maliyetler bu ülkeleri rekabetçi konuma geçirsin. Açıkçası bu sosyal ve politik anlamda zor, hatta imkansız. Zaten yüksek bir isssizlikle başlıyoruz bu düzeltmeye. ECB %4 hedeflerse o zaman isler değişir. Diyelim Eurozone ekonomisinin %50’sini oluşturan FPIIGS 0% enflasyonu yakaladı. Bu durumda bölge enflasyonunun %4 olabilmesi için örneğin Almanya senelik %8’lik bir fiyat artısı ile karsı karsıya kalacak. Ancak böyle bir enflasyon farklılığı orta vadede FPGIIS’i Eurozone içersinde rekabetçi konuma sokar. Bu da Almanya için yenilir, yutulur lokma değil. Şimdi Almanların neden enflasyondan korktuğunu daha iyi anlamış olduk.

İşin kötüsü fazla alternatif de yok. Ya da şu anda olduğu gibi ECB devamlı gevşek para politikasıyla yaralar pansuman yapacak ve bölge bankalarını FPGIIS’e kredileri kesmemeye ikna etmesi gerekiyor. Yani banka sektörü bir bakıma sosyalleştirilecek. Son bir alternatif de Gercek takim oyunu: Almanya uzun bir sure FPIIGS’i fonlayacak. Barcelona’da bile bu kadar takım ruhu yok diye düşünüyorum.

İyi senaryo yok mu? Bir tane geliyor aklıma: Deflasyonist patlama (boom). Yani FPIIGS’de kayda değer bir verimlilik artışı ile deflasyona rağmen küçülme ve işsizlik artısı olmayabilir. Bunu Nasdaq patlamasi ardından yaşadık ama şu an için çok zor görünüyor.

Yanlış anlaşılmasın. Almanya’yı aşırı rekabetçi diye suçladığım yok. Ancak şu da bir gerçek: Almanya’nın bu denli yüksek ihracatı yakalaması, hem Eurozone içinde hem de dışında yüksek kredilerin talebi aşırı deteklemesinden kaynaklanıyordu. Ne yazık ki gelinen noktada bu durumu kısa vadede çözme şansı kalmadı.

Buradan çıkacak sonuçlar: Euro düşmeye devam edecek; ECB “exit” edemeyecek; Eurozone dışarıya karşı cari işlemler fazlası vermeye başlayacağından ipler gerilecek ve benim ticaret korumacılığı “siyah kuğusu” sadece ABD-Çin’e sınırlı kalmayacak; AB bankaları para politikasının bir parçası olacak; genel anlamda piyasalar likidite ile bir süre daha çıkışa devam eder. “Yunanistan şu kısa vade fonlamasını halletsin, her şey normale döner” savının doğru olmadığı ortaya çıkınca durumu tekrar gözden geçiririz.

Tabi bu senaryonun Türkiye ekonomisi üzerinde etkileri de olacak. Benim tahminim eğer karma $/Euro kurunda ısrar edilir ve TL, Euro ile beraber zayıflamazsa, büyümedeki artışla beraber cari işlemler açığı düşünülenden çok daha hızlı genişler. Dördüncü çeyrek rakamlarına bakıp büyümeyi yukarı revize edenler bu konuyu iyi düşünmeli.

Wednesday 31 March 2010

Yunan Bonosu Alınır mı?

DUYURU



Değerli okurlar, çeşitli nedenlerden dolayı bloğuma girişleri denetim altına almak zorunda kaldım. Bu yüzden sizden ricam lütfen bloğa üye olun. Ziyaretci sayısının bu şekilde artması durumunda siteye girişleri kısıtlamak zorunda kalabilirim.


Gerçekten bir ara bana bu soruyu soran oldu. Ben ne diyeceğimi bilememiştim. Simdi hala bilemiyorum. %6’dan kim, neden Yunan bonosu alır anlamak mümkün değil. Bir de Euro cinsinden.

Hadi diyelim yeterince bono ihracı yapıp kısa vadeli fonlama zorluğunu aştılar. Peki, bu ülke ne zaman %6 büyüyecek de borç dinamikleri olumluya dönecek? Sık sık yazdığım gibi Almanya kendi pozisyonunu değiştirmediği sürece Yunanistan ve diğer sıkıntılı Eurozone ülkeleri uzun vadeli düşük büyüme ve deflasyon içine düşecek.

Bunu da geçtim. Euro cinsinden bono alarak risk ikiye katlanmıyor mu? Yunanistan krizin devamı Euro’nun zayıflamasını ya hızlandırıyor, ya da bahane oluyor. Yani iki taraftan zarar etme durumu var.

Galiba son birkaç günde bu gerçekler anlaşılmaya başlandı da %6’lardan çıkan bonolarda 30 bazpuanlik bir getiri artışı oldu.

Monday 29 March 2010

Sayın Merkel’e sorulması gereken sorular

DUYURU



Değerli okurlar, çeşitli nedenlerden dolayı bloğuma girişleri denetim altına almak zorunda kaldım. Bu yüzden sizden ricam lütfen bloğa üye olun. Ziyaretci sayısının bu şekilde artması durumunda siteye girişleri kısıtlamak zorunda kalabilirim.




Sayın Merkel'in Türkiye ziyaretiyle ilgili bana birçok soru yöneltildi. Bunların çoğu Türkiye’yi ilgilendiren, büyük resmi kaçırdığının düşündüğüm sorulardı. Benim kafamda aşağıdaki üç kritik soru var:

• Almanya küresel dengesizliklerin çözümü açısından, çözümün bir parçası olmayı düşünüyor mu?

• Diğer Eurozone üyelerinin Almanya’ya benzemesini isterken, bunun sonucunun topluluk dışındaki ABD ve Birleşik Krallıkların başına çorap öreceğini biliyor mu?

• Bu krizden çıkıldığında nasıl bir Eurozone düşünüyor? Almanya bu şekilde kaldığı sürece Eurozone’a katılacak her ülkenin marjinal olarak topluluğu zayıflatacağı fikrinde mi?