Her ne kadar piyasalar faiz indirimi ve olası eksi faiz dönemini
ön plana çıkarsa da ECB’nin Perşembe günkü toplantısından çıkan en önemli sonuç
artık bankanın risk yönetimini fonksiyonunu azaltıp büyümeye odaklandığıydı.
Bu konuda yapabilecekleri sınırlı olsa da geçen yazımda da
belirttiğim gibi hiçbir şey yapmamak bir opsiyon değil. O yüzden birkaç fikir
ortaya attı Draghi. Önümüzdeki aylarda bu konularda detaylı bilgi alırız.
Genelde bu şekilde çalışıyorlar. 2012
Temmuz’daki konuşmasında “ne gerekiyorsa yaparız” söylemlerinin detaylarını OMT
yapısıyla haftalar sonra piyasalarla paylaştı.
İlk olarak neleri yapmayacaklarını ve yapamayacaklarını yazalım.
Devlet tahvili almayacaklar. Yani QE’nin EuroSon versiyonu olmayacak. İkincisi
bankaların bilançolarını onaramayacaklar. Sadece likidite sorunu konusunda yardımcı
oldular ve tail risk’i azalttılar. Bu
şekilde dolaylı yoldan risk iştahını desteklemiş de oldular ama Draghi şu ana
kadar herhangi bir risk alma eğilimini göremediklerine deyindi basın toplantısında.
Toplantının büyük bölümünde Draghi’nin hala kredi çarklarının
dönmemesinden duyduğu sıkıntı yüzünden okunuyordu. Bu bağlamda KOBİ’lere nasıl kredi
yönlendirilir sorusu gündeme geldi. ABS yani
varlığa dayalı menkul değer konsepti tekrar konuşulmaya başlandı. Lakin burada açıklığı
kavuşturulması gereken konu riski hangi kurumun üstleneceği. Sonuçta kredi
verme risk içerir. Mantıklı olan ECB değil
EIB’nin (Avrupa Yatırım Bankası) bu riski alması ama sermaye yeterliliği ve
kredi notu endişesi şu an için engel teşkil ediyor.
Draghi haklı. Büyüme olmadan bu işin içinden çıkmak imkansız.
Piyasanın insaflı olduğu bu donemde mali kemerler biraz daha gevşetiliyor stres
altındaki ülkelerde. Ancak geçen hafta çıkan verilerden de görüldüğü gibi durgunluk
çeperden çekirdeğe doğru yayılmaya başladı. Özellikle hizmet sektöründeki zayıflık
yerel talebin giderek daha da zayıfladığını gösteriyor. Basın toplantısında Draghi’nin
vücut dili bu konuda hiç güven vermiyor. Olumlu konuşmaya çalışıyor ama daha fazlasına
yapı izin vermiyor.
Parçalanmış bir finans sistemi ve hala ulusallığı ön
plana çıkartan politik yapı yerel talebin direkt desteklenmesi konusunda merkez
bankasının ellini-kolunu bağlıyor. Kırık banka sistemi (bilanço sorunu) ise bankaların
üzerinden kredi dağılımını zor kılıyor. Bankaları pas geçip ABD’de olduğu gibi piyasa
üzerinden şirketleri fönleme yapısını oluşturmak zaman alacak.
Sonuçta bence yeni bir döneme giriliyor EuroSon para politikası
hedeflerinde. Artık likidite sağlama geri plana atılıp kredi çarklarını döndürme
üzerine kurulacak yeni politikalar. Bunun da kurlar üzerinde farklı bir etkisi
olabilir. Onu başka bir yazıda ele alırız.
No comments:
Post a Comment