Hiç kuşkusuz önümüzdeki
beş yılın en önemli ekonomik gelişmesi ultra gevşek para politikalarından çıkış
süreci olacak. Bu yüzden bu sürecin başlangıcı olarak nitelendirilen Fed’in
piyasadan tahvil alımlarının azaltılması
(taper) şu anda piyasaların en çok önem verdiği konu.
Baştan itiraf edeyim,
ben bu süreç geçen hafta başlayacak diyenlerdendim. Her ne kadar ekonomik
veriler çok iç açıcı olmasa da Fed’den yaz boyunca gelen söylemler piyasaları
buna hazırladığı ve kurumun piyasaları azami bilgilendirme politikaları göz
önünde bulundurulduğunda azaltma gelmeyince açıkçası şaşırdım. Arkasından farklı
üyelerden gelen açıklamalar da biraz kafa karıştırıcı oldu ve piyasalarda dalgalanmaları
arttırdı.
Dünkü Fed
üyelerinin açıklamaların ardından acaba Fed piyasalara gerçekten dalgalanma mı
enjekte etmeye çalışıyor diye düşünmeye başladım. Yani bir çeşit kostümlü prova olabilir Mayıs’tan
beri yaşadığımız. İlk satırlarda yazdığım gibi bu süreç önümüzdeki 5 yılın en
önemli ekonomik gelişmesi olacaksa Mayıs’tan beri olanlar çok kısa bir zaman
dilimi. Bir bakıma Greenspan’in 1996 yılında söylediği “irrational exuberance”
sözcüklerinin kendisi yok ama etkisi var. Fed daha çok veriye hakim olup zaman kazanırken
piyasaları da kontrol altında tutmuş oluyor. Fazla iyimserlikle varlık
fiyatlarının şişmesi önlenmeye çalışılıyor olabilir.
Aksi takdirde
benim aklım almıyor: 2 senelik faiz artırmama garantisi verilecek ama aylık
veriler ile para politikasının daha önemli ayağı olan QE’lerin büyüklüğü
belirlenecek.
Bir başka seçenek
ise yine Greenspan’in söylediği gibi “beni anladığınızı sanıyorsanız, iyi
dinlememişinizdir” olabilir. Biz gerçekten veri bağımlılığı kavramını pek anlamamış
olabiliriz. Gavyn Davies’in deyimiyle “Fed’in ne denli güvercin olabileceğini
unutmamak lazım”.
Bütün bunlar
ışığında ne zaman olur derseniz: Ekim’de yeterince veri görülmemiş olacak; Aralık
ayı dar likidite ayı, tehlikeli; Ocak’ta başkan değişecek; Mart çok geç. Bir de
ekonomik döngülerin çok kısaldığını göz önünde bulundurursak Mart ayında nasıl
bir tablo ile karşılaşacağımız soru işareti. Ben hala Eylül toplantısında
açıklama gelmemesini kaçırılmış bir fırsat olarak görüyorum. Bundan sonra
zamanlama daha da zor olacak. Bu konuda temel göstergelerle ilgili daha detaylı
bir yazı yazacağım.
Son olarak Atlantik’in
bir yakasında Bernanke likidite okyanusun derinliklerinden nasıl çıkacağını düşünürken
öteki tarafta Draghi tüple kurşunsuz dalan bir dalgıç gibi ne kadar palet
çırpsa da suyun yüzüne çıkmayı engelleyemiyor. LTRO ile fonlanan bankalar bu fonları
hızla geri ödüyor. Son rakamlar likidite fazlasının sadece €220 milyara düştüğünü
gösteriyor. Bu seviyeler daha önce ECB’nin yeniden sisteme müdahale edeceğini
söylediği seviyeler. Hafta başında Draghi de bu durumu bir kez daha dile
getirdi.
Her ne kadar
fonlama şekilleri farklı olsa da iki büyük merkez bankası arasındaki
fark ilk defa bu denli açık olarak ortaya çıktı. Taper başladıktan sonra bu
durum piyasalara yön vermeye devam edecek.