18 Kasım 2011 günü
ilk LTRO öncesi “ECB
Fed olmayacaksa ben yokum” diye EuroSon’a yatırımlara devam etmek için
ECB’nin Fed gibi hareket etmesi gerektiğini yazdım. Dünkü açıklamalarla ECB Fed
olmayı bırakın Fed’in işini de yapar oldu. Hep yazıp söylediğim gibi ABD
ekonomisi için en büyük iki riskden biri Eurozone krizi ve/veya bölgede içinden
çıkılamaz bir durgunluk. Sayın Draghi bu konuda elinden geleni yapmaya çalışıyor.
Bugün açıklanan
zayıf tarım dışı istihdam rakamları Fed’i biraz daha QE3+ yönüne itebilir. Ama
ben Ben olsam tuzum kuru kalsın ister, elimden geldiğince sözle müdahale eder
ve Avrupa’dan iyi haberler beklerdim. ABD için ikinci büyük risk mali uçurum. Bu
konuda bir anlaşma sağlanamazsa o zaman ekonominin gerçekten ciddi müdahaleye ihtiyacı
olacak. İşin ilginci Fed 2013 büyüme tahminleri mali uçurumu hiçe sayar
durumda.
Kötü ekonomik
verilere bakınca kafanızdan şöyle bir soru geçiyordur eminim: Ekonomi zayıf
giderken nasıl oluyor da hisse senetleri zirveleri zorluyor. Bu sorunun cevabı aslında
kolay. Kısa vadede likidite uzun vadede ise büyüme gibi daha temel değerler piyasaları
yönlendirir. Her ne kadar gerçek anlamda bir likidite yaratılmasa da aslında gerçekleşen
risk priminin düşmesiyle birlikte bir likidite etkisidir. Yani aynı nakit akışı
için (hisse senetleri için temettü) daha düşük bir ıskonto oranı kullanılınca
değer de yükseliyor. Yapmayı düşündüğünüz bir yatırımı daha düşük bir finansman
maliyeti bir anda çok daha çekici kılar. İşte tam bu gerçekleşiyor. Çok
şaşıracak bir şey yok.
Hisse senetleri kendi
başlarına ucuz değil ama uzun vadeli bono faizlerine göre nispeten çekici. Bu bonolarda
bir süredir birçok ‘acaba’ endişesi ve bunların getirdiği ekstra risk primi
vardı. Bu risk primi düşünce hisseler ralli ediyor. Peki, nereye kadar? Bunun
için önemli bir sorunun cevabını bilmek gerekiyor. O soru ne mi? AZ SONRA…