Geçenlerde
fikirlerine değer verdiğim bir futbol antrenörüyle sohbet ediyorduk. Ona Türk futbolcuların
neden şut çekmediklerini sordum. “Basit. İlk şut çekmeye başladıklarında gençlere
“o mesafeden kaç defa gol attın” denerek cesaretleri kırılıyor ve bu yetenek
maalesef gelişmiyor” diye cevap verdi.
Bazı şeyleri
deneyerek öğreniyoruz. Bunlar şut çekmek kadar kolay ya da ECB’nin yapmaya çalıştığı
gibi “Euro’yu ne pahasına olursa olsun kurtarmak” kadar karmaşık ve zor
olabilir. Nedense hepimiz sanki her attığımız adımın bizi hedefe götüreceği
gibi direkt bir mental kurgu içersindeyiz. Hayatin sadece küçük bir kesiminde
A’dan B’ye gidiş doğru çizgidir. Her aksiyonun sonucu başlangıç anında
bilinmeyebilir. Bu o kadar anlaşılmayan bir kavram ki “Obliquity” adında altında yarım günlük bir eğitim haline sokup
şirketlere ders olarak anlatmaya başladık Thales Eğitim ve Danışmalık olarak.
Sayın Draghi ilk
iki LTRO konuşmasının ardından düzenlenen basın toplantısında bu iki sıra dışı
para politikasının sonucunun ne olacağını tam kestiremediğini ama olumlu
sinyaller aldıklarını söylemişti. Yapılması gerekli hamlelerdi, yapıldı. Sonuçlarını
zaman gösterecek. Geçen hafta açıkladığı yeni programla ilgili de benzer şeyler
söylenebilir. Bazı sonuçları önceden kestirebiliyoruz ama bazılarını değil. En
basitinden bu karar öncesi ve açıklamalar ışığında stres altındaki bono
faizlerinin daha da düşebileceğini ve Euro’nun değer kazanabileceğini tahmin
edebildik. Ama buradan sonrası Oblique.
İtalya ve İspanya’nın destek isteyip istemeyeceğini bile bilmiyoruz.
İlk olarak neden
bu kadar dramatik bir ekonomik politikaya gerek görüldüğüne bakalım. Baştaki
soru orada saklı.
İlk neden giderek
artan Grexit riski. İkincisi, olası Grexit’in Spaxit ve Itaxit’e neden olmaması
için defansı güçlendirmek. Üçüncü neden ise her ne kadar Alman gazeteleri
ECB’ye büyük tepki göstermiş olsa da Almanya’nın parasını kurtarma operasyonu
olabilir bu yapılan (bu konuda daha sonra detaylı yazacağım). Son olarak da EuroSon
içersinde giderek artan de-Euroisation denilen süreci tersine çevirme çabaları.
Bu son neden aslında ilk ikisinin bir sonucu.
De-Euroisation kısaca
tek para biriminden operasyonel anlamda uzaklaşarak ülkelerin de facto kendi finansal sistemlerine dönmeleri
ve Yunan Eurosu, İtalyan Eurosu ve İspanya Eurosu gibi yeni para birimlerinin,
en azından düşünülür olması olarak algılanabilir. Bu benim görüşüm değil ECB bu
konuda ayrıntılı rakamlar yayınladı. Bence bu süreç bile tek başına EuroSon
konseptinin artık bir konsept olmaktan çıktığını net bir şekilde sergiliyor.
ECB bu süreci
geriye çevirmeye çalışıyor. Yunanistan’da bu çok zor görünüyor ama zaten yapılan
bu riske karşı alınmış önlemler aynı zamanda. İspanya en büyük soru işareti. Başarılı
olunur mu bilmek gerçekten zor. Sayın Draghi her ne kadar Euro’dan geri dönüş
yok dese de bence kendi de önümüzdeki aylarda neler olabileceğini ancak çok uzaktan
çekilmiş bir şut kadar tahmin edebiliyordur. Şutu çekerken azami gayret, dikkat
ve beceri sarf edildiği kesin. Acaba tribünde oturan bizler daha önce benzer sarf
edilen çabalarda olduğu gibi “oradan kaç defa gol attın” mi diyeceğiz bir süre
sonra geriye bakıp?
Kısaca en önemli soru: İspanya’da de-eurisation’dan geri dönüş
var mı?
Size başka bir
soru: İspanya şartları kabul edip destek istedi ama birkaç ay sonra Yunanistan
gibi kriterleri tutturamaz oldu. O zaman fişi çekilecek ve EuroSon bütün
dehşetiyle üzerimize mi yıkılacak yoksa göz yumularak yeni bir Çin işkencesine
mi dönüşecek?
No comments:
Post a Comment