Tuesday, 13 July 2010

Kim Kimi Kandırıyor?

"Bazılarını bazen aldatabilirsin,


Fakat herkesi her zaman aldatamazsın."

Sevdiğim bir sözdür bu ama son zamanlarda doğru olmadığına kanaat getirmeye başladım.

Londra’da olmanın en güzel yani her sabah Financial Times gazetesini elime alıp en ince ayrıntısına kadar okumak. Türkiye’ye basılmış versiyonu öğleden sonra geliyor. O zaman büyü bitmiş oluyor. Internet versiyonu ayni hazı vermiyor. Neyse geçen hafta her sabah bu şekilde incelerken yukarıdaki sözlere aykırı birçok haber çarptı gözüme. Sorun haberde değil piyasanın reaksiyonlarında. Sizle birkaçını paylaşmak istiyorum:

• Çin’in rezervlerinden sorumlu bölümü SAFE geçen gün “nükleer” opsiyonu kullanmayacaklarını açıkladı. Bu nükleer opsiyon, Çin’in elindeki ABD tahvillerini piyasaya topyekun satmalarıydı. Satmayacaklar anlaşılan. Simdi bırakalım bu işin makro ekonomik olanaksızlıklarını, buna bir portföy yöneticisi olarak bakalım. Hangi fon yöneticisi elindeki en büyük pozisyonu piyasaya ciddi miktarlarda satıp portföyüne büyük zararlar yansıtır? Çin ne kadar satsa da ABD tahvillerindeki en büyük yatırımcı olmaya devam edecek. Ama gel gelelim bu kapak haber olarak FT’ ye giriyor ve piyasa bunu ABD tahvilleri için olumlu algılıyor. Nede olsa “nükleer” risk azaldı!

• ECB başkanı Trichet konuşmasında Eurozone ekonomisinin ne kadar kuvvetli olduğunu bir gün önce çıkan Almanya’nın ihracat rakamlarına işaret ederek kanıtladı. FT’ de bu konuda epey uzun bir yazı yazmış ve bu ihracat ivmesinin devam edip etmeyeceğini irdelemiş. Zaten konuşma sırasında bu açıklamaların hemen ardından hem Euro değer kazanmaya başladı hem de Avrupa piyasaları küçük çaplı bir ralli yasadı. Peki, bu nasıl bir iş? Bizim hiç bir zaman Almanya’nın ihracat performansıyla sorunumuz olmadı ki. Bilakis süper rekabetçi bir Almanya’nın Eurozone için sorunun önemli bir parçası olduğunu defalarca yazdım. Önemli olan ithalatı ve hatta diğer Eurozone ülkelerinden gelen ithalatı. Veriler burada kutlanacak bir durum olmadığını gösteriyor. Küçük gözlemlerden büyük sonuçlar çıkarmayı sevmem ama ufak bir not: Almanya’da kaldığım surece ülkenin en önemli sağlık ve turistik yerlerinden Bad Ems’de oteller, spa’lar ve sokaklar bomboştu. Yerli talebi iyi izlemek gerekiyor çünkü Almanya ticaret ve cari işlemler fazlası vermeye devam ettiği sürece diğer Eurozone ülkelerinin işi zor. Artan Alman yerli talebi tek çıkış yolu.

• W ya da nam-i diğer ikinci dip tartışmaları FT’ de her gün haber ve yorum olarak cıktı gecen hafta. Benim W olayına katılmadığımı okurlar bilir. Ancak anlamadığım, W konseptini destekleyen kesimin gerçekten ikinci duşusun birinci kadar sert olacağına inanıp inanmadıkları. Öyle ya W harfinin ikinci aşağı bacağı birinci ile eşit. Yani örneğin ABD ekonomisi önümüzdeki birkaç çeyrekten birinde %5-6 gibi küçülecek mi demek isteniyor? Söyle bir duşunun. $13-14 trilyonluk bir ekonominin trend diye düşünülen %3 büyümesi ile %5 ya da %6 gibi daralması arasında global anlamda yaşanacak talep farkını. Şahin gözlüler için yazıyorum, rakamların tam tutmadığının farkındayım (yıllandırılmış ve yıllık farkı) ama genel görünüm vermek açısından bence uygun. Bütün bu cevaplanmamış sorulara rağmen piyasalar şu anda her çıkan verinin altında bir W şüphesiyle yaklaşıyor ve bu da yaşanılan dalgalanmaları kaçınılmaz kılıyor.

• Ben Londra’dayken Cin Tarım Bankasının halka arzı devam ediyordu. Bazı rakamlar dikkatimi çekti. Bankanın çok karlı olmaması dışında şube şayisi 24.000, mudi şayisi ABD nüfusundan, aktifleri de Hint ekonomisinden büyük. Yanı büyüme potansiyeli sınırlı. Bütün bunlara rağmen anladığım kadarıyla stratejik yatırımcılar dışında kalan bölümüne arzın 10 kati talep gelmiş. Hem de fiyat aralığının en üstünden…

• Dünya Kupası olmadan olur mu? Birincisi ahtapot Paul. 8’de 8. güzel bir seri. Ancak istatistik bilen herkes bunun çok nadir bir şey olmadığını bilir. Her ne kadar yazı-tura 50/50 olsa da arka arkaya 8 defa yazı geldiği olur. Daha da inanmazsanız rulet masasında her kırmızı geldiğinde siyaha katlayarak para koyup kaybedenlere sorun. O yüzden Paul’u kutlarken, bu başarıya kendini kaptıranlara da istatistik kitaplarına bir göz atmalarını öneririm. Ayni sebepten dolayı “Başarımın Sırrı” şeklindeki kitaplardan da oldum olası uzak durmuşumdur. Bu konuda da Taleb’in Siyah Kuğu’dan önce yazdığı “Fooled By Randomness” kitabini tavsiye ederim.

• Dünya kupası ile ilgili ikinci gözlemim, kendini kandırma kategorisine giriyor. İyi ki kupa sahibini buldu. Yoksa “bizim bu dünya kupasında olmamız gerekirdi” şeklindeki yorumlar sıkmaya başlamıştı. Ben maçların çoğunu seyrettim. Türkiye olarak “biz bu takimi rahat yeneriz” diyebileceğim tek takim Nijerya idi. Yani kimse bizi kandırmadığı zamanlarda biz kendi kendimizi kandırıyoruz.



Demek ki herkes her zaman kandırılabiliniyormuş.

1 comment:

Anonymous said...

guzel bir nokta yakalamıssiniz, bence insanlar her zaman aldanabilir, kanabilir. Ama bu her zaman kandirilabilir ve aldatilabilir olduklari anlamina gelmiyor. Yani tek fark kisilerin buna izin vermesi ile ilintili. bu sekilde daha kisa yoldan mutlu oldundugunu dusunuyorum :)